in

Arazinin Eski Sahibi Göbeklitepe’nin Keşfedilme Hikayesini Anlattı

İlginç hikaye şaşırtıyor…

Tarihi, milattan önce 11 bin 500 yılına kadar uzanan ve İngiltere’de bulunan Stonehenge’den 7 bin, Mısır piramitlerinden ise 7 bin 500 yıl daha eski olan insanlığın en eski ibadet merkezi Göbeklitepe, çatı örtüsü ve canlandırma merkezinin tamamlanmasıyla yerli ve yabancı turistlerin en fazla ziyaret ettiği tarihi mekanlar arasında yer aldı. 1986 yılında, Şanlıurfa kent merkezine 22 kilometre uzaklıktaki Örencik köyünde yaşayan İbrahim ve Şavak Yıldız’ın tarlalarını sürerken bulduğu oymalı taşı müzeye götürmesiyle ortaya çıkan ve ‘en büyük arkeolojik keşif’ olarak kabul edilen tapınak, restorasyon çalışmasının sonrasında yerli ve yabancı turistleri ağırlıyor.

ESKİ SAHİBİ, KEŞFİN HİKAYESİNİ ANLATTI

Şanlıurfa’daki Göbeklitepe, 11 bin 500 yıllık geçmişi ile yerli ve yabancı turistlerin büyük ilgisini çekiyor. Göbeklitepe’nin bulunduğu arazinin eski sahibi Mahmut Yıldız bölgenin keşfini anlattı.

Yıldız, 1986 yılında tarlayı sürerken buldukları 2 eseri at arabasıyla müzeye götürdüklerini, ancak dönemin arkeolog olmayan müze müdürünün bulunan eserlerin kireç taşı olduğunu belirttiğini söyledi ve sözlerine şöyle devam etti ; “Biz de bulduğumuz 50 kilo ağırlığındaki 2 taşı, tekrar geri getirmeyip müze bahçesinde bıraktık. 1992 yılında buranın keşfini sağlayan merhum Alman arkeolog müzede taşı görünce bölgeye geldi ve kazı çalışmaları başlayarak burası ortaya çıkarıldı. Belki o gün eserleri müzede bırakmayıp geri getirseydik, Göbeklitepe bulunamayacaktı.”

UNESCO Dünya Miras Listesi’nde bulunan ve ‘tarihin sıfır noktası’ olarak nitelendirilen Göbeklitepe’nin 35 yıl önce ortaya çıkma öyküsünü kalıntıların bulunduğu eski arazi sahibi Mahmut Yıldız, şu şekilde anlattı:

“Burası sülalemizden kalan toprağımızdır. Burası taşlı bir tarlaydı, fakat verimliydi. Genellikle burada mercimek ekiyorduk. Biz burada tarım yapıyorduk. Burada tarım yapılırken, kutsal bir yer olduğu biliniyordu. Burada kurban adakları kesilip, dualar ediliyordu. 1986 yılında Şavak amcam tarlada çift sürürken iki tane eser buldu. Amcam ve babam İbrahim Yıldız ile bulduğumuz taşı müzeye götürdüğümüzde tarih öğretmeni olan müze müdürü, arkeolog olmadığı için bu eserlerin ‘kireç taşı’ olduğunu ifade etti. Tabi bu olay çok farklı olmuştu. Bilmeden bulduğumuz taşın üzerindeki resmin belli olması için taşı yıkayınca müze müdürü kireç taşı olduğunu düşünerek önem vermedi. Biz ise o taşı müzeye götürmek için 50 derece sıcakta battaniyeye sardığımız eserleri 20 kilometre at arabasıyla götürmüştük. Yolda giderken amcam eserlerden dolayı teşekkür edilerek ikramda bulunacağı hayalini kurmuştu. Amcamlara taşları geri götürmeleri söylenmiş. Amcam da ‘Bir defa bu taşı getirdim, bir daha yeniden at arabasıyla köye götürmem, yolda çöpe atarım’ dediği için müze teslim almıştı. Şimdi o taşın değerinin bilinmesi üzerine bölgede çıkan kazı çalışmasıyla dünya tarihine ışık tutan bir yer olarak keşfedildi. 1986 yılında 4- 5 yıl bu eserler müzenin bahçesinde atıl bir vaziyette kaldı. Daha sonra Alman arkeologlar, amcamın müzeye vermiş olduğu taşları gördüler. Ondan sonra buraya gelip, burayı keşif yaptılar. 1992 yılında kazı başladı.”

SAPANA TAKILAN TAŞ BİZE BELA OLMUŞTU 

Tarihi eserleri müzeye götüren Mahmut Yıldız, “Rahmetli olan Klaus Schmidt, müzedeki taşları gördüğünde gece yatamadığını bize anlatarak, çok heyecanlandığını söylemişti. Sonra köyümüze gelerek burada keşif yaptı. Elinde hiçbir harita yoktu. İki ayrı yerde kazı yaptı ve bir şey bulamadı. Burada ucu kırık bir taş vardı. Biz de tarlayı sürdüğümüzde sapana değince babam ‘bu taşın ucunu kırın ki sapana takılmasın’ demişti. Biz de kazma kürekle o taşı kırmaya çalışıyorduk yalnız 3 metre yerin altında olduğunu bilmeden bıraktık kazmayı. Daha sonra babam o taşın üstüne balyozla vurup kırdı. Bu taş bela oldu, buradan çıkmıyor ? diye sinirlenmişti. Prof. Dr. Klaus Schmidt burada gezerken, kırık taşı fark ederek etrafını kazdığı sırada bir boğa kabartma resmini bulunca uzun yıllardan beri aradığı keşfi bulduğunu ifade etti. Daha sonra üstünü kapattılar ve Ankara’dan gerekli izinler alınarak kazılara başlandı.”

Dönemin arkeolojik kazıları başkanı Alman asıllı arkeolog Prof. Dr. Klaus Schmidt öncülüğünde yürütülen kazı çalışmalarında 20 yıl görev alan Yıldız, yaşının ilerlemesinden dolayı 2005 yılında bu görevini bırakmış. Buna rağmen tarihten kopamayan Yıldız, Göbeklitepe’ye güvenlik görevlisi olarak hizmet ediyor. Dünyanın dört bir yanından Göbeklitepe’ye gelen yerli ve yabancı turistlere de ihtiyari rehberlik yapan Yıldız, giydiği yöresel kıyafetle de ören yerinin en dikkat çeken siması olarak tanınıyor.

Ne düşünüyorsunuz?

172 points
Upvote Downvote

Yorumlar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Loading…

Rusya’daki En Büyük Tarım Arazinin Sahibi Kim ?

Kiralık Belediye Dükkanları