in

Diyarbakır’da Mervani Devleti Hükümdarının Mezarı Bulundu

Güneydoğu Anadolu Bölgesinde 90 yıl hüküm sürmüş Mervaniler’in son hükümdarı Nasırüddevle Mansur’un kabrinin iç kalede olduğu ifade ediliyor.

Yaklaşık bin yıl önce Güneydoğu Anadolu Bölgesinde 90 yıl hüküm sürmüş Mervaniler’in son hükümdarı Nasırüddevle Mansur’un kabrinin iç kalede olduğu ifade edildi.

Uzun süredir İslam tarihi alanında araştırmalar yapan Dr. Arafat Yaz, Mervani hükümdarları üzerinde yaptığı makale çalışmalarında üç ayrı kaynaktan edindiği bilgiler doğrultusunda halk tarafından Bacı-Kardeş ya da Arap-İnci olarak tabir edilen iç kalede bulunan mezarların, aslında Mervani devletinin son hükümdarı olan Nasırüddevle Mansur ve eşi Sittünnas bint Amidüleimme Said bin Nasırüddevle’ye ait olduğunu ifade etti.

“Mervaniler 978-1085 yılları arasında bu bölgede hüküm sürmüşlerdir. Devletin kurucusu Bad bin Dost’tur. Mervaniler’in başkenti, tarihi Meyyafarkin kenti yani Silvan’dır. İkinci büyük şehirleri ise Diyarbakır. Hükümdar ise Kürttür. Sınırları, bu günkü Güneydoğu Anadolu Bölgesinin biraz daha geniş çevresi olan Ahlat, Şanlıurfa, Cizre, Ceylanpınar ve Hakkari’ye kadar olan kısımlardır. Bir ara Musul’a kadar ilerleyerek Bağdat hükümdarlığına son vermeyi düşünmüş olan devletin kurucusu Bad bin Dost, Musul’dan sonra yaptığı savaşta yenilerek geri çekilmiş. İslam aleminin büyük tarihçileri Nasırüddevle, Mansur’un mezarının burada olduğunu söylüyor”

Mervanilerin bölgenin imarı alanında birçok eserlerinin olduğunu dile getiren Yaz, “Diyarbakır surları üzerinde birçok kitabeleri var. Bad bin Dost hariç diğer bütün hükümdarların kitabeleri var. Bu kitabelerin bir kısmı Silvan’da diğer bir kısmı buradadır. Bunların haricinde Arpaçay’da karayolları köprüsü altında 20 ya da 21 gözlü olduğu söylenen ve şu anda 3 ayağının bulunduğu tarihi köprü, Dağkapı’da bulunan Mervani Mescidi, Silvan’da kitabeler ve hükümdarların yapmış oldukları saraylar, Batman’ın Bıçakçı Köyü mevkiinde 42 gözlü olduğu söylenen devasa bir köprü var. Sadece imar alanında değil tıp, edebiyat ve İslami ilimler alanlarında birçok hizmette bulunmuşlar. Mervani hükümdarları zamanında buradaki bilim adamlarının telif ettiği eserler günümüze kadar ulaşmıştır. Bunlardan son hükümdar, Nasırüddevle Mansur’dur.”

Mezarın keşfine dair yaptığı çalışmalara değinen Yaz, “Dicle Üniversitesinde hekime tezimi Nasırüddevle Ahmed üzerine yaptım ve kitap olarak yayınladık. Daha sonra Mervani hükümdarlarını baştan sona makaleler durumunda yayınladım. Nasırüddevle Mansur’a gelince kaynaklarda bunun mezarı hakkında ilk olarak Sibt ibnü’l-Cevzi’de bir kayda rastladım ve daha sonra araştırdım. İbnü’l-Ezrak, Sibt ibnü’l-Cevzi, İbn Şeddad ve İbn Tağrıberdî gibi İslam aleminin büyük tarihçileri mezarın burada olduğunu söylüyorlardı. Sıradan bir insanın buraya gömülmesi olası değil. Mezarın yerini açık bir biçimde tarif ederken iç kalede, sarayın olduğu yerde Dicle’ye bakan tarafta olduğunu söylüyorlar. Bu bilgileri gördükten sonra araştırdım, bazı kitaplara da baktım. Bu mezarları görünce onların mezarları olduğuna düşündüm.” diye açıkladı.

Söz konusu Nasırüddevle Mansur’un ölümü ve Diyarbakır’da medfun olma durumu ile ilgili bilgi aktaran Yaz, “Mervani devleti yıkıldıktan sonra Cizre’de kalıyor ve orada vefat ettikten sonra eşi Sittünnas bint Amidüleimme Said bin Nasırüddevle tarafından buraya getirilerek gömülüyor. Bir süre sonra eşi de vefat edince getirip burada defnediyorlar. Nasırüddevle Mansur’un mezarı olduğunu düşündüğüm mezar büyük, yanındaki mezar ise alan olarak ufak ve arada bir duvar var. Bu duvarın olması bunların farklı bir tarihte yapıldığını gösteriyor.” şeklinde konuştu.

Şu ana kadar bu mezarların halk içerisinde Arap-İnci olarak bilindiğine ve bu hususta anlatılan efsanelere dikkat çeken Yaz, “Dediklerine göre bunlar Mem u Zin gibi birbirlerine aşık olmuşlar ve aralarına kavuşmalarını engel olan birisi girmiş. Bunlar sonradan vefat edince onları buraya gömmüşler şeklinde bir efsane var. Ayrıca Bacı-Kardeş türbesi şeklinde de biliniyor. Tabi bunlar tamamiyle efsane ve yazılı hiçbir karşılığı yok. Şehirde birçok mezar var ve hepsinin ayrı hikayeleri var. Burası da öyle biliniyor. Gerçekte burası bir hükümdar mezarı ve sıradan bir insanın getirilip buraya gömülmesi olası değil. Mezarın günümüze kadar gelmesindeki etkenlerden biri, mezarın sur duvarının bir parçası olmasıdır.”

Söz konusu mezarların uzun zaman boyunca zarar görmemiş olmasını da açıklayan Yaz, “Aradan 925 yıl gibi uzun bir zaman geçmiş ve içerisinde kitabe ya da mezarın kendisi olmadığı için bir müddet sonra unutularak bu tür efsaneler uydurulmuş. Efsanelerin uydurulmuş olması ve ziyaret olarak anlaşılması buranın korunmasında da etkili olmuş. Çünkü halkımız türbe olduğunu bildikleri yerlere zarar vermiyor, orayı koruyarak etrafını dönüştürüyorlar. Bu anlamda iyi olmuş. Aynı zamanda bu mezarın günümüze gelmesindeki en önemli etkenlerden biri de mezarın sur duvarının bir parçası olmasıdır. Eğer bu mezar sur duvarının bir parçası olmasaydı büyük ihtimalle çoktan yıkılmış olurdu.” dedi.

Yaz, “Bir diğer önemli şey ise buranın halkın müdahalesine açık bir yer olmamasıdır. Eğer halkın müdahalesine açık bir yer olsaydı diğer yerlerde görüldüğü gibi şimdi bu mezar olmazdı. Diyarbakır’ın seçkin insanları burada kalmış ve bundan dolayı sıradan bir insan da buraya gömülemez. Buraya gömülecek olan kişi; tanınmış, bilinen ve iktidar sahibi birisi olması gerekiyor.”

Türbenin içerisinde mezarın kime ait olduğunu belirten bir kitabe ya da bir yazıt olmadığına dikkat çeken Yaz,” Dışarıda görüldüğü gibi bir yazıt var. Yazıtın üstünde, ‘Ya Rabbi! İbrahim’in dediği gibi bu beldeyi hayırlı bir belde kıl. Allah’a ve ahiret gününe iman eden ehlini rızıklandır.’ şeklinde bir duadır. Yani bu mezarın kime ait olduğu hakkında bir kitabe değildir.” diye açıkladı.

Keşfettiği mezarın önemine değinen Yaz, “Yani bu mezar, buranın tarihi ve Diyarbakır için oldukça önemli bir konu. Bilinmesi için de bunun resmî kurumlarca tanınması ve isimlendirilmesi gerekiyor. Ona bir kimlik kazandırılması gerekiyor. Ben de bunun sağlanması için Kültür ve Turizm Bakanlığı‘na dilekçe verdim. İnşallah önümüzdeki süreçte bu tescillenir. Buranın bir başkasına ait olduğunu belirten bir kayıt yok. Yani diğer bir kaydın olmaması da işimizi kolaylaştırıyor. Bu taraflarda başka mezar yok. Dolayısıyla kanıtlarımız gayet kuvvetli ve yerinde. Bu, Diyarbakır için büyük bir imkan ve fırsat olacak. Zaten burası bir müze ve tarihi bir yer. Burada 925 yıllık bir hükümdarın mezarının olması da ayrı bir güzellik. Diyarbakır için bu büyük bir kazançtır.” dedi.

Ne düşünüyorsunuz?

353 points
Upvote Downvote

Yorumlar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Loading…

Tapusunu Aldığınız Evi Kaybedebilirsiniz !

15 Yıldır Atıl Vaziyette Bulunan Lavuar Alanı İhale Edilecek