Prof. Dr. Özener, 1939 Erzincan sarsıntısından sonra Kuzey Anadolu Fayı üzerindeki depremlerin batıya taşındığına dikkat çekti. “Büyüklüğünün 7’nin üzerinde olacağını tahmin ettiğimiz Marmara Depreminden ilk olarak İstanbul etkilenecek . Hesaplama ve öngörülerimiz sarsıntının 7.2 civarında olacağını gösteriyor. Tarih veremiyoruz. Bu aşamada yapılabilecek tek şey deprem zararlarını azaltmak. Bu tek parçalı bir kırık olabileceği gibi iki veya üç parçalı kırık da olabilir. Biz Marmara’da deprem beklerken ülkemizin diğer bir yerinde 7’nin üzerinde bir depremle karşılaşırsak buna şaşırmamamız gerek. GPS gözlemlerinden elde edilen verilere göre, ortalama her yıl batı-güney batı yönüne doğru 2.5 santimetre kayıyoruz ve bu da bir enerji birikmesine yol açıyor. Depremlerin nerelerde olabileceğini biliyoruz yalnız ne zaman olacağını bilemiyoruz. Bu nedenle her an olacakmış gibi depreme karşı hazırlıklı olmalıyız” dedi.
Yüzde 100 hazır olduğumuz anlamına gelmiyor.
Özener, 17 Ağustos depreminden sonra otoyol, köprü, viyadük, okullarda ciddi iyileştirme çalışmaları yapıldığını, hastaneler ve tarihi binaların güçlendirilip, stratejik noktaların elden geçirildiğini belirterek, bu hazırlıkların önümüzdeki depreme yüzde 100 hazır olduğumuz anlamına gelmediğine dikkat çekti ve ekledi, ” Katedecek yolumuz var. İstanbul’da yapıların yeni deprem yönetmeliğine makul biçimde inşaası büyük önem taşıyor. ”
Özener, “Kentsel dönüşüm kapsamında belli bölgelerde aktarım alanları yaratılması, İstanbul’un bir bütün olarak ele alınması doğru olacaktır. Fay hattına olan uzaklığınız, binanızın oturduğu zeminin özellikleri, yapı-zemin ilişkisi, yapınızın özellikleri, depremden etkilenme oranınızı belirliyor. Salt olarak, ‘Benim evim faya çok uzak, ben çok güvendeyim’ ya da ‘Evim fayın son derece yakınında, ondan ötürü çok büyük risk altındayım’ demek çok gerçekçi olmayacaktır. İstanbul için şansımız, fay hattının kentin içinden geçmemesi. Gölcük ve İzmit’in içinden geçen fay, megakente 8-15 kilometre mesafede bulunuyor.”
İki kat daha fazla..
Haluk Özener: “Marmara Denizi’nde 1200 metre derinliğe kadar 12 adet deniz dibi sismometresi çalıştırıyoruz. Sismometrelere ayrıca deniz dibi elektro-manyetometre ve ekstensometreler de deniz tabanına kuruldu. Bu cihazlarla Marmara Denizi’ndeki depremselliği sürekli izleyebiliyoruz. Marmara Denizi’ndeki her fay parçasının farklı davranış gösterebildiği ve sismik enerjiyi farklı biçimlerde biriktirdiği anlaşılıyor. Veri analizi ile yapılan tespitlere göre; deniz tabanı istasyonlarında kaydedilen deprem sayısı, karadaki istasyonlarda kaydedilenlerden genel olarak iki kat daha fazla.” dedi.
Veriler destekliyor..
“Veriler, Marmara Denizi etrafına kurulan GPS istasyonlarıyla destekleniyor. Marmara Denizi’nde farklı tsunami senaryoları var. Bazı kıyı bölgelerinde 2 – 2.25 metre dalga yüksekliği görebiliriz. Marmara’da fayın özelliğinden dolayı tsunaminin deprem akabinde deniz tabanı heyelanından sonra oluşacağını bekliyoruz.”
Deprem bilimciler arasındaki tartışmaların kamuoyu önünde yapılmasını doğru bulmadığını belirten Prof. Dr. Haluk Özener, ”Bilim insanları tarafından farklı gözlem ve hesaplama yöntemleri, farklı modeller ile olacak depremin büyüklüğü konusu ile ilgili farklı yorumlar,sonuçlar ortaya çıkabiliyor. Deprem, bir tabiat olayı ve önlememiz ya da zamanını ötelememiz olası değil. Nasıl önlem alacağız, zararlarını azaltmak için neler yapmalıyız? Bunlara odaklanmamız gerekiyor” dedi.